Meçhul bir Osmanlı Subayı'nın 1914 ve 1915 yıllarında kaleme aldığı bu günlükte kendisinin İstanbul ve İzmir'deki yaşantısını Harbin ilanıyla beraber birliğini cepheye götürüşünü ve Çanakkale Savaşı'nda yaşadıklarını abartısız ve yalın bir dille aktarıyor.
Günlükten bir kesit:
22 Teşrîn-i Sânî
(Pazar)
Muharrem 19
Vakt-i Zuhr 7 24
R?z-ı Kasım 29
2 31 Tul?'-ı Şems
Kerevizdere
İlk Muhârebe
Sabahleyin düşman ikinci tabura sol cenaha birçok torpil attı. Siperleri harap etti. Üçüncü bölük çok ezilmiş; Hikmet hafifçe yaralanmışidi. Sargı mahalline koştum Hikmet'i aldım. Bir parça oturup gitti. Ateş de hafiflemişti.
Akşamüstü beşte sol cenahtan gittikçe şiddetli ateş başladı. Torpiller bombalar pek çok atılıyordu. Sol taraf dumandan görünmez oldu. Telefon koptu. Haber alınamıyordu. Nihayet bir rapor geldi: Şiddetli muhârebe devâm ediyor... Ortalık kararırken yavaş yavaş ateş kesildi. El-hamdü lillâh bir şey yok... Düşmanın hücûmu def ve imhâ edilmiş. Gece Abdurrahman Bey ayağından yaralı geldi. Odamda oturdu. Mülâzim-i evvel Süleyman da yaralı imiş. Heman sargı mahalline koştu. Hakkı'nın şehâdetini söyledi. Teselli ettim. Çıkarken Mitralyoz Mülâzimi Ferid'in nâşını gördüm. Şehid olmuş. Yukarı odaya çıktım. Konuşurken Hikmet geldi. Çok sevindim. Başından yaralanarak kurtulmuş. Bir saat kadar oturup üçü de gittiler. Allah âfiyet versin. Bu gece otuz kadar şehid 120 mecruh var.