Bilindiği gibi dünya tarihi içinde yerli ve yabancı bazı kişi grup ve kuruluşların iddialarının aksine Türk Türkiye ve Türkulusu kavramları sonradan icat edilmiş ve hatta Atatürk ve cumhuriyet önderlerinin ortaya attıkları yapay kavramlar değildir. Özellikle bu araştırmada bu kavramları yadsıyan iddiaların gerek tarihsel ve gerekse bilimsel bağlamda olumlanması da mümkün olmamıştır.Göktürklerin oluşturduğu bu gelenek yerli ve yabanhcı bazı kişi ve grupların çok yönlü olarak karalama ve unutturma çabalarına karşın günümüze kadar varlığını sürdürmüş ve bundan sonra da sürdürmesi kuşkusuz gibi gözükmektedir.
Gerçekte insan ve toplum yaşamı için tarihin sunumları yadsınması olanaksız bulunan bir değer ve önem ifade eder. Çünkü bugün ortaya çıkmış gibi gözüken ve yeni oluşumlar biçiminde algılanan olay ve olguların arkasında tarihin sunduğu düşünsel ve eylemsel verilerin yeraldığı kuşkusuzdur.Tarihin gelişim ve değişim süreçlerini akılcı bir mantık dokusuyla ve bilimsel bir anlayışla ele almadan ve onun sunumunun gerçek sonuçları olarak ortaya çıkan olguları algılamadan günümüzün sosyal kültürel psikolojik ve siyasal bağlamdaki hareket momentlerini anlamak ve onların üzerine yeni yapılar kurmak doğru olmadığı gibi yararlı da değildir. Böyle bir anlayış ve buna bağlı olarak gerçekleştirilmeye çalışılan bir uygulama bireyi ve içinde yaşanılan toplumu çok yanlış istikametlere sevkeder. Aklını kullanan toplumlar için tarihten ders alınır fakat onun tekerrür ettirilmesi düşünülemez. Onun kişi ve toplum üzerinde bir yük bir geriye ket vurma biçiminde engelleyici bir etmen olmaması aksine progressif atılımları destekler mahiyette dinamik bir arka plan haline gelmesi için nesnel ve akılcı bir biçimde sorgulanması temel koşullardan biridir. Çünkü tarih bugünü ve geleceği yönlendiren en önemli kaynakların başında gelir.Bugün ortaya çıkmış gibi gözüken birçok yeni oluşun arkasında tarihin bir sunumunun bulunduğu düşünülmelidir. Onun engelleyici özellikleriyle ortaya çıkmaması için çok iyi okunması doğru olarak sorgulanması ve hak terazisinde tartılması düşünülmelidir. Şu söylem çok önemli bir kuralı dile getirir.Tarihini bilmeyen ve öğrenmek istemeyen toplumların bugünü belirsiz olduğu gibi geleceği de büyük olasılıkla karanlık olacaktır. Tarihin"sesine" ve günümüze ulaşan"çağrısına" kulak vermek "Derinden Gelen Bu Sesi"dinlemek önemlidir. Ayrıca onun çağrısına uyarak emperyalist dayatmalara karşı bütün sosyal kültürel ekonomik ve tarihsel değerleri savaşım alanına sürmek gerekir. Böyle bir mücadeleyi başlatanlar için tarihsel hazineleri saptamaya çalışan bu kitap etkili bir dayanak ve hatta hareket noktası olabilir.