Ruhlarımız önceki hayatların izlerini gerçekten taşıyorsa bunu bize aktarmayı başaran bir dil geliştirmişler midir? Böyle bir dil var ise biz bunu anlayacak yetkinliğe hangi koşullarda ulaşırız?
Sipiritüel bir dünyanın varlığını fark eden ve bu dünyada yolculuğa çıkan her insan ilk önce kendine bu soruları sormaktadır. Yanıta giden yol ise sorunun kendisi kadar temiz değildir. Meta yoğun dünyadan ayrışma ve farklılaşma anlamına gelen ilk fikir bir kimlik gibi ruh kâşiflerinin üzerine yapışmakta bu kimliğin sosyal ve maddi getirisi keşfe değer erdemli bilgeliğin önüne geçmektedir. Bu yüzdendir ki bütün dünyada spiritüel arayışa giren her acemi ruhun yolu en az bir kez Hz. Mevlana'nın herkesi kabul eden sinesine düşmektedir. Nefsini terbiye etmeden nefesine anlam yüklemeye çalışan her fırsatçının sığınabileceği aşksığınağına...
Bilinir ki; Hazreti Pir okyanustan geniş sinesini herkese açmıştı.
"Gelmişlerdi...
Yalova'nın Termal bölgesinde 99 gün sema ayininin sonlarıydı. Dünyanın her tarafından vuslat özlemiyle yanan yürekler kaybetmişliği bir avatarın arkasına saklamaya mecbur kalmış sahtekârlar kolay şehvet avcıları ruh yongasını paraya çevirmeye meyilli alçaklar ve nefesini hakka vakfetmiş canlar... Karmakarışık bir enerji yumağı içerisinde tarihin gördüğü en renkli insan basitliği ahenkle büyütülen bir kaos binasına tuğla oluyordu."