Beşir ve Cengiz eğilerek yanaştılar. Muharrem onları tilkiye benzetti. Kıkırdarken eliyle ağzını örtüp omuzlarını kıstı. Poşetin ağzını açtığında aynı anda ellerini daldırdılar. Yakaladıklarından bir parça bölüp birbirlerine uzattılar. Kıtlıktan çıkmış gibi homurtuyla yediler. Nasıl da acıkmış olduklarını anımsadılar. Kocaman ısırdıkları peynirleri çikolata yiyormuş gibi keyifle çiğnediler.
Yiyeceklerin hepsini bir anda bitirmişlerdi. Sözleşmiş gibi soluk verdiler. Boşalan poşeti düzeltip katlayan Muharrem cebine tıktı. Rüstem Amcanın çöpleri için kullanabileceklerini söyledi.
Okan sözünü tutmuştu. Gerçekten de yemek sunmuştu. Hem de bir özveriyle -ailesinden gizleyerek- dostluk göstermişti. Kaykılarak oturdular. Gökyüzü aydınlıktı. Yıldızlara baktılar. Her biri ayrı bir öyküyü anımsatıyordu.
Bana göre bir romanı değerli kılan yaşamdaki olayların seyrini kendi kurgusuna yönlendirebilmesidir. Hülya Tozlu bunu ustaca kullandığı için kitaplarını okurken çok mola vermezsiniz. Başlar ve bitirirsiniz.
EŞREF AKYILDIZ