"Valideciğim!
4 asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Nasihatimiz mektubunu Divrin Ovası gibi güzel yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının gölgesinde otururken aldım. Tabiatin yeşilikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha güçlendirdi. Okudum okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel bir vazifenin içinde bulunduğumdam sevindim.
Gözlerimi biraz sağa çevirdi. Güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir sada ile beni müjdeliyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim; çığıl çığıl akan dere bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor oynuyor köpürüyordu.
Şu anda bu güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Davudi sesli bir yiğit ezan okuyordu. Herkes herşey mütün mevcudat onu o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti o dereden bende bir abdest aldım. Cemaat ile namaz kıldık.
Ey yerlerin göklerin Rabbi!
Ey şu öten kuşun şu gezen ve meleyen koyunun şu secde eden yeişl ekin ve otların şu heybetli dağların Haliki!
Sen bütün bu müslüman Türk miletine verdin. Yine onlara bırak! Çünkü böyle güzel yerler ve şu nimetler seni takdis ve senin yüceliğini tasdik eden bu millete mahsustur.