Ş sesinin hayranıyım. Şiir şiddettir. Ama şiddete karşı şiddettir. Kendiliğinden değil. Bir karşı koyucu olarak çıkar şiirin bu yönü. Kaçınılmaz derecede gerekli bir haldir o zaman şiddet. Kullanılmaması düşünülemez. Öyle durumlarda harfler dilden dökülürken eğri büğrü çıkar. Fakat hafakanlara maruz kalan şairin ruhu onları öyle bir kalıba sokar ki sonra bakınız ne olmuş; derbeder beyhude serkeş bir evren aynı hizadadır sizi çağırır. Şiir şiddettir elbet. Fakat neye kime karşı? Karşıdaki nedir kimdir? Asıl buna bakmalıdır. "Şiir" diyordu Şiirin Saati'nde John Berger "kanayan yaraya seslenir." Zulümlerin hüküm sürdüğü coğrafyalarda hangi çağrışımları taşımaz ki şiir?.. Başta önüne geçilmez bir karşı koyma aracı... Ölümsüz bir diriliş cevheri... Ayakta kalabilme hamlesinin tutanağı... Derin bir iç sızısı... Durmaksızın süren kanama... O toprakların şiirini uygarlık numarasına yatan dünyanın aydınlarına medyasına tarihçilerine kıpırtısızca tanıklık yapanlarına kayıt tutucularına atılan bir şamar olarak da okuyabilirsiniz. Şiir 21. Yüzyıla talihsiz adımlarla girdi. Gerçi önceki yüzyıla veda edişi de pek şanslı sayılmazdı. Dünya denen kütlenin değişik mekânlarında nasıl da kötü bir kaderi yaşıyordu şiir...