Sevmek...
Ölesiye sevmek...
Hatta ve hatta ölünce bile sevmek...
İşte Adrian İzabel'ini böyle büyük bir aşk ve tutku ile seviyordu. Ondandı İzabel'inin ölümü sıra hiç düşünmeden canına kıyışı. İmkânsızı imkâna çevirmekti tek amaç.
Adrian canına kıydığı için bin asır cehennemle cezalandırıldı. O yine de yılmadı. Cehennemde her adımda yanan ruhuna aldırmadan her an her saniye İzabel'ini o büyük aşkını aramakla geçirdi günlerini. Aradı aramasına yalnız İzabel'ini kaldığı cehennemde daha önce ne gören ne de duyan vardı. Adrian İzabeli'ini aradığı cehennemde bulamayınca da cehennemden cennete kaçış planları yapmaya başladı. Bu planlardan sonra ardı ardına kaçtı ve ardı ardına yakalandı. Bu kaçışlarla cezası milyonlarca hatta milyarlarca asrı aştı. Ama o yine de yılmadı bir an olsun pes etmeyi aklının ucundan bile geçirmedi. Tanrı ise Adrian'ın bu büyük aşkı ve ona kavuşma azmi karşısında şaşa kaldı. Çünkü; daha önce hiçbir ölümlü hiçbir ölümlüyü böyle büyük bir aşk ve tutkuyla sevmemişti. Tanrı ardı sıra bu zavallı âşığı affedip cennetine aldı. Neden affetti diye sorarsanız Adrian'ın cennetin cazibesine kapılıp aşkından vazgeçeceğini sanıyordu. Oysaki Adrian bu arayışını cennette de sürdürdü. Perişan olmuş her tarafı yanmış ruhuna aldırmayıp İzabel İzabel diye cenneti arşınlamaya başladı. Cennetteki bu arayışlar esnasında İzabel'in annesiyle karşılaşan Adrian aradığı sevdiğinin cennette de olmadığını öğrenince bu kez o kadar üzüldü ve o kadar ağladı ki; feryadı hıçkırıkları tüm cenneti sardı.
Ve sonra tanrı anladı ki insanların asıl cenneti sevdiklerinin yanıydı.