"Gurbet olmadan sıla olmaz..."
"Söz veriyorum... Ne olursa olsun döneceğim..."
Birleşen Gönüller bir bekleyiş romanı. Gideni gidilmesi gereken yeri bekleyeni ve beklenileni anlatan çileyle çepeçevre sarmalanmış sırtını yaşanmışlıkla beraber adanmışlığa yaslamış epik bir hikâye.
Birleşen Gönüller 1940'lı yıllarda 'Sovyet Rusya'sından 1990'lı yıllara uzanan bir yol... Bu zorlu yolda yürüyen iki ayrı sevdanın; ne yılların ne yolların durdurabildiği sevdaların hikâyesi...
'Sovyetler'in dağılması ile Anadolu'nun adanmışlarının yıllardır baskı altında inleyen cumhuriyetlere bir avuç serin su yetiştirme misali koşmasıyla
başlıyor roman. Masal ile yaşanan dünya iç içe geçiyor hayal ile hakikat...
"Fidan gibi genç kızlar filinta gibi delikanlılar
Niçin ana kuzusu denilecek yaşlarda
Gurbete gönüllü gidiyorlar?"
Birleşen Gönüller ağlatıyor içimizi burkuyor ama "Bir Sırlı Anahtar" tutuşturmaya çalışıyor ellerimize.
Simurg Kuşu'nun kanatlarıyla Kaf Dağı'nın ardına kadar uzanan bu yolculuk Kazakistan'da Ahmed Yesevi'nin nefesinin dolaştığı topraklarda yeniden hayat buluyor. Türkiye'den Çimkent'e giden ve orada okul açmak insanlara sevginin dilini öğretmek isteyen gençlerin yaşadıkları gurbetin ve umudun gergefinde şekilleniyor.
"İki kadının aşkı iki dünyayı birleştirir tarihi dün ile bugün çizgisinde buluşturup bir geleceğe götürür."
Cennet Ana'nın umudu ve hikâyesi Dilek'in umudu ve hikâyesi ile birleşiyor. Cennet Ana'nın savaşın soğuk ikliminde dönmesini beklediği Niyaz'ın Türkiye'ye kadar uzanan öyküsü ve ikisinin dillere destan aşkı henüz tamamlanmayı beklemektedir. Dilek'in İstanbul'da başlayıp Kazakistan'da süre giden hikâyesi gibi...
Sinema'da büyük bir beğeniyle karşılanan Birleşen Gönüller bu kez Elif Mine Keskin'in kalemiyle yüreklere güçlü bir ağıt gibi çökerken iyi hissettiren bir romana bürünüyor.
"Dünya kurma telaşına düşerken dünyasını unutmuşların hikâyesi..."
"ömrüm boyunca kendimi bu kadar yürekten adadığım bir dâvâm oldu mu?"