Finansal tablolardaki bilginin öngörülebilirliği geleceğin tahmin edilmesi için bir temel olarak görülmektedir. Çünkü tahmin işletmelerin değişen koşullara uyumunu kolaylaştırmaktadır. Bu bakımdan gerçeğe uygun değerin bilginin öngörülebilirliği ve güvenilirliği açısından daha açık olduğu düşünülmektedir. Ancak karar alıcılara daha doğru bilgiler sunulmasını sağlamakla birlikte aktif bir piyasanın bulunmadığı durumlarda yapılan tahminler belirsizliği ve subjektifliği de beraberinde getirmektedir. Bu durum gerçeğe uygun değer ile değerlenmiş muhasebe unsurlarının denetimini de etkilemektedir. Belirsizliğin ve subjektifliğin fazla olması hem bağımsız denetim sürecini zorlaştırmakta hem de gerçeğe uygun değerle değerleme sürecinde birçok muhasebe hilesine başvurulmasını teşvik etmektedir. Bu kapsamda çalışmada öncelikle gerçeğe uygun değer kavramı avantajları ve dezavantajları ile birlikte incelenmiş TFRS/TMS içindeki yerine değinilmiştir. Çalışmanın daha sonraki bölümünde gerçeğe uygun değer kavramının bağımsız denetim sürecine etkisi araştırılmıştır. Bununla birlikte denetçilerin bu süreçte dikkat etmesi gereken muhasebe hileleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise bankalarda gerçeğe uygun değer kavramının kullanımı araştırılmıştır. Gerçeğe uygun değer kavramının en çok finans sektörünü etkilemesi çalışmada bankaların tercih edilmesinde etkili olmuştur. Özellikle bankaların finansal varlık ve borçlarının ne kadarını gerçeğe uygun değerle değerledikleri hangi seviyedeki girdilerden faydalandıkları ve gerçeğe uygun değer ile ilgili değerleme farklarını nasıl kayda aldıklarının ortaya konulması amaçlanmıştır.