Yaşamsal sırlarıyla ölüm sebebinin gizlenmesini isteyen bir kadın: Filiz... O tüm bilinmeyen gerçeklerle büyüyen genç bir oğul: Özgür...
Suç ve adalet olgularının ters düz edilmiş denklemlerini hayatın kendi gerçekleriyle yeniden inşa etmesi. Adaletin vasıflarının güç olgusunu edindiklerini düşündüğünde ne derece iyilikten uzaklaştıkları ve mahvolan hayatlar... İstanbul'un kucağı İstiklal caddesinde yaşanan tehlikeli kovalamacalar. En saf aşklara muhtaç bedenlerin fahişe geceleri...
Suçun adaletin ve aşkın; bu insan hislerinin o gizemli derinlikleriyle sizleri de içine çekmesinden kurtulamayacaksınız.
Özgür kendine söylemekten sakındığı sözü az işitilir bir sesle:
"Ama gitmelisin" diye mırıldandı.
"Neden? Kırılır mıyız? Eninde sonunda bu ten sana ait olacak!"
"Teninin kokusu hala içimde nefesin dudaklarımda..."
"Çıplak olmasak beni sarmalasan..."
"Öyle zor ki senden ayrılması... Uzaktan izlesem seni!"
"Arada gözlerimi açtığımda yanağının sağına çarpıttığın güzel gülüşünü görmeliyim."
"Kakülünle oynayıp güzel yüzünü okşamalıyım."
"Tam uykuya dalma anında yüksekten düşme hissimde elimden tuttuğunu görmeliyim."
"Kendime çekip başını omzuma yaslamalıyım."
"Sevgilim anlamıyorum! Niçin yapmadığımızı anlayamıyorum... Sonra birden ona güvenmeli ve sitem etmemeliyim mutlaka bir sebebi vardır diyorum. Ama anlamak gitmek olacak ve ben bunu istemiyorum."
"Biliyor musun?"
"Sus söyleme!"
"Şu ana dek tüm yaptıklarım sana aitti; sadakatim de ihanetim de sana aitti!"
"Korkutuyorsun beni!"
"Ya ben? Kendimden korkmuyorum mu sanıyorsun?"