Son yıllarda ülkemiz konut piyasasında öne çıkan proje lansmanlarında sıkça görüp duymaya başladığımız bir kelime: Loft. İşlevselliğinden çok estetik yönüyle alternatif bir yaşam tarzı arayışı içerisindeki orta ve üst sınıflara hitap eden yüksek standartlı bir lüks konut tipini imliyor. Ne var ki pazarlama diliyle daha bir vurgulanan bu kavramsal ve soyut ayrımın yapıların fiziki özellikleri dikkate alındığında gerçeklikte çok da fazla bir karşılığının olmadığı; tüketiciye takdim edilen loftların diğer benzeri lüks konut tipleriyle karşılaştırıldığında tanımlanan ihtiyaçlar ve getirilen çözümler noktasında neredeyse farksızlaştığı görülüyor. Dolayısıyla bu fiili farksızlık içerisinde ortaya çıkan fark'ı yapıların kendilerinde fiziki varlıklarında değil onları birer arzu nesnesi olarak kodlayarak piyasasının oluşmasını sağlayan kültürel-simgesel yapıda aramak gerekiyor. Bu yönüyle Loft başlı başına bir postmodernite tartışmasının mimarlıktaki tikel bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul'daki güncel Loft varlığının ayrı bir ilginç yanı da var. Zira kavramın özgün anlamı esas alındığında İstanbul tarihsel koşullar sebebiyle üretemediği uygun bina tipolojisiyle aslında Loft'un tam da var olamaya-cağı bir kent. Ama gelin görün ki var. Bu kitabı oku-duğunuzda bir bakıma ironik olan bu durumun nedenlerini bir yandan neden var olamayacağını bir yandan da nasıl olup da hâlihazırda var olabildiğini geniş tarihsel ve kavramsal içerimleriyle birlikte anlamış olacaksınız. Sınai üretim biçiminde yaşanan köklü bir dönüşümle birlikte terk edilen kent merkezindeki imalathane ve depo alanlarının bambaşka bir ihtiyacın karşılanması adına mevcut koşullar ve zorunluluklar içerisinde dönüşerek yeniden işlev kazanmasıyla ortaya çıkan bir konut tipinin adı Loft. İlk ortaya çıktığı yer de New York. Kitap da buradan başlıyor. Niçin ve nasıl ortaya çıktığını bunun ekonomik kültürel ve sosyolojik arka planını bu süreçte rol alan aktörleri ve zaman içerisinde aldığı biçimleri ele alıyor. Bu biçimlerden hareketle Loft tipolojisinin temel mimari ölçütlerini ve ortaya çıkan Loft türlerini saptıyor. Ardından yapının bir meta haline gelmesiyle uğradığı kavramsal dönüşümü genel bir modernite-postmodernite tartışması eksenine oturtarak irdelemeye ve sonunda İstanbul özeline yoğunlaşarak sonuçlarını somut örneklerle tanımlamaya çalışıyor..