İslam hukukunun temel kaynakları olan Kur'an ve sünnet Müslümanların hayata varlık ve bilgiye bakış açılarını şekillendiren aslî unsurlar olduğundan fıkhî kavramların ortaya çıkışında da belirleyici bir role sahip olmuştur. Ele aldığımız konu bağlamında bu gerçekliği pekiştiren bir gözlem yaptığımızdan çalışmamızda Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde -fıkıh usulünde önemli bir yere sahip olan- teklîfî hüküm terminolojisine ışık tutan örnekleri göstermeye öncelik verdik.
Kur'an ve hadislerde geçen ifadelerden hareketle talebin kesin ve bağlayıcı olup olmaması bakımından fiiller arasında ayırım yapma tasavvurunun ilk örneklerine sahabe ve tâbiûnun ifadelerinde rastlamaktayız. Meselâ Hz. Ali vitir namazının kılınmasının talep edildiğini ancak farz namaz kadar kesin ve bağlayıcı bir tarzda istenmediğini belirtmiştir. Ümmü Atiyye kadınların cenaze namazlarına katılmalarının nehiy edildiğini ama bu nehyin haram gibi kesin ve bağlayıcı olmadığını vurgulamıştır. İbn-i Abbas temettu' haccının Allah tarafından istendiğini fakat Mekke ahalisinden başka insanlar için onu mübah kıldığını söylemiştir. Fakat sahabe ve tâbiûn döneminde hükümlerin usulcüler tarafından yapılan taksimlerine rastlanmaz. Teklîfî hüküm terimlerinin değişik biçimlerde tasnifi ve bu çerçevede geliştirilen terminoloji âlimlerin başta Kur'an ve hadislerdeki ifadeler olmak üzere sahabe ve tâbiûn fakihlerinin kullandıkları kavramlar üzerinde yoğunlaşan çalışmaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Geniş bir zamana yayılmış zihni çabaların ürünü olan bu terminolojinin ortaya çıkışı ve gelişim süreci ile ilgili değişik çalışmalar bulunmakla birlikte bu kapsamdaki terimlerin birçoğunun oluşumuna yön veren Kur'an sünnet sahabe ve tâbiin sözlerindeki ifade ve kullanımlardan başlayarak özellikle ilk beş asır fıkıh usulü eserlerinde gerek ana terimlerin gerekse bunların çevresinde oluşan temel tartışmaların gelişim seyrini izlemeyi hedefleyen müstakil bir çalışmaya rastlayamadık. Bu sebeple elinizdeki eseri fıkıh düşüncesinin ve fıkıh tarihinde terimleşme süreçlerinin gelişim seyrine ışık tutma açısından katkı sağlayacağını düşünerek kaleme aldık. Bu yönüyle eser hem bir usul hem de bir hukuk tarihi olma niteliği yanında bir fıkıh kitabı olma özelliği de taşımaktadır.