"İnsanlar ve hayvanlar arasındaki en güzel farkın düşünmek olduğunu söylerler. Alakası yok. İnsanları zaten çoğu zaman hayvanlaştıran çok düşünmeleridir. Siz hiç içinden simit atılmadı diye vapura küsen martı duydunuz mu? Hayır. Çünkü onun hayatı basittir yaşamak ve doğuştan gelen tüm isteklerini gerçekleştirmek zorundadır. Yemek yiyecekse eğer o yemeği almak için uğraşır çabalar didinir. Hiçbir hayvan kendisine yemek verilmedi diye yüksek bir binanın tepesinden aşağıya atlamaz Ama insanlar öyle mi? Düşünce gücü bize verilmiş diye her şeyi düşünürüz irdeleriz. Sonra da paranoyak zayıf bir insan haline geliriz. Kibrimiz bizi ele geçirir; ölürüz öldürürüz. 'Çok düşünmekten delirdi' tabirini hiç duymadınız mı? Ben duydum. Halbuki bu hayatı olduğunca basit olduğunca zeytin-ekmek gibi yaşamak lazım." Hayatın ta kendisi bu kitap. Başsız ve sonsuz iyi ve kötü geçmiş ve gelecek... Size kendinizi geldiğiniz yeri geçtiğiniz insanları düşündürtecek bir öykü. Aynı zamanda üzen acıtan bir yolculuk. İlk aşkınızı ilk kankanızı ilk rakınızı hatırlatacak. Bazen içinizdeki ebeveyni bazen de içinizdeki küçük çocuğu su yüzüne çıkarıp acımadan duvardan duvara çarpacak. Güldürecek de sizi merak etmeyin. Kendinizi ördek yürüyüşü yapmaya çalışırken yoğurtlu semizotunu nasıl yediğinizi düşünürken ya da eski 37 ekran televizyonunuzun açma düğmesini hatırlamaya çalışırken bulacaksınız. O kadar gerçek ki sizi sürükleyecek. Nereye götürürse... Ama en çok bir arayışın öyküsü bu göreceksiniz. Arayışların... "Kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için" Can Yücel