Sonunda bağın olması gerektiği yere ulaştık.
Üzüm bağı yerinde yoktu.
Üzüm tevekleri yoktu.
İncir ağaçları yoktu; incir kuşları yoktu.
Bağın olduğu yer kocaman bir çam ormanı olmuştu.
Ama ceviz ağacı orada duruyordu.
Artık yaşlanmış kurumaya yüz tutmuştu.
Sanki bizi beklemişti bunca yıl.
Belki de geldiklerinde burada bulunayım; yabancılık çekmesinler diye
düşünmüştü.
O ceviz ağacı da olmasa ne yapardık bilmem.
Sonra uzun uzun baktık gökyüzüne.
Artık gökyüzünde arıcık kuşları da yoktu.
Belki de tüm bu yaşadıklarımız bir düşten ibarettir.
Şimdilerde o güzel günleri görerek büyüyen her insan bir düşte yaşar gibi
yaşamaktadır hayatı.
Sabah olacak annemiz başucumuza gelecek ve "Kalk yavrum gün öğlen
oldu..." diyecek.
Oysa güneş daha doğmamış olacak.
O zaman biz de uzun bir rüyadan uyanacağız ki hâlâ çocuğuz ve
cennetimizdeyiz.
Tüm bu yaşadıklarımız yalnızca kötü bir düşten ibaretmiş.
Gözlerimizi ovalayarak gökyüzüne bakacağız.
Gökyüzünde arıcık kuşları uçuşacak.