Kapitalizm insanı teslim alırken sadece aklını değil yüreğini de boy hedefi yapar. Sevgiyle çoğalmış değil sevgisizlikle yalnızlaşmış insanı tercih eder. Bu nedenle gelişmenin en fazla kösteklendiği bu alanda devrimcilerin de başarılı bir sınav verdiği söylenemez. Diğer bir ifadeyle devrimcilerin en az devrimcileştikleri sistemden kopup alternatif üretmekte güçlük çektikleri alanlardan biri de karşı cins ilişkileridir. Tabir yerindeyse her devrimci kadının içinde bir anne her devrimci erkeğin içinde bir baba yatar; başka konularda olmasa dahi karşı cins ilişkilerinde kendi anne-babalarını yeniden üretirler. Bu alanda bir çeşit öğretilmiş feodalizm yaygındır. Özel mülkiyet üzerine kurulu bencilleştirici ve dolayısıyla bireycileştirici sistem erkeğin ataerkil kazanımlarını beslerken kadını edilgenliğin ve ikincilliğin basamakları ile barışık tutar. Etken olmak yerine tabi olmak ilişkinin eşit ve üreten öznesi olmak yerine cinsel işlevle yetinmek ezilen bir cins olarak kadının hak arama potansiyelini öldürür ve köleliği kalıcılaştırır. Sınıflı toplum kurmayları bin yılların birikimini bu alanda da kullanmış ve uyanan kadın yerine biat eden kadını tercih etmiştir. Özellikle günümüz koşullarında genelde kadına yönelik şiddetin özelde kadın cinayetlerinin artması karşısında suça dair cezaların artırılmasını talep etmekle yetinen ufuk sistem içi kalan devrimcileşemeyen ufuktur. Bu ufkun nasıl bir kavrayış ve menzil sorununa tekabül ettiğini kavramak ve bunun feminizmle bağını kurabilmek açısından elinizdeki çalışmanın katkısının olacağına inanıyorum.