"Bir fidanın en büyük arzusu tüm canlılara faydalı olmak için meyveler verebilmektir.
O aşamaya gelene kadar bazıları tarafından saldırılara maruz kalır... Bunun üstüne fidan yara üstüne yara alır. Eğer sabrederse; devreye Allah girer. Böylece tedavi süreci başlar... Onun ardından da meyve verme sürecine geçilir. Meyve vermenin ilk günlerinde; o heyecanla ve o sevinçle herkesin meyvelerini fark etmesini ve tatmasını bekler... Biraz sitemkâr davranır. Bu durumdan dolayı; dostları fidanı post peşinde koşmakla itham eder. Fidan bu durumdan dolayı yine yara alır ve canı çok acır. Fakat yaralı fidan artık öyle bir boyuta ulaşmıştır ki bu durumu da yine sabırla karşılar. Gönlündeki cemrenin ateşi sönmek bilmez. Azmi daha çok artar. Bir süre sonra; meyveleri çoğalır irileşir ve olgunlaşır. Nihayet; istediği hedefe ulaşmıştır... Ulaştığı boyuttan dolayı meyvelerinden herkes haberdar olur. Meyvelerini taşlamaya çalışanlar bile artık yaralı fidana zarar veremez. Çünkü fidanın irileşmiş olan meyveleri taşlayanların kafalarına düşerek onları yaralar. Dolayısıyla; onlar da artık taş atmayı bırakıp fidanın meyvelerinden tatmayı denerler ve tadarlar. Aldıkları lezzetten dolayı; onların da gönüllerine cemre düşer ve aşk ile yanmaya başlarlar...
Kutlu olsun!"
Zalim Terbiyecileri'nin yazarı Murat Özgökçe'nin kaleminden unutulan gerçekler ışığında yol açıcı bir kitap daha...