Cennet anaların ayakları altındadır diyen inanç sistemine rağmen en çok kadınlara eziyet eden bir toplumun ikiyüzlülüğünün yansımaları vuruyor satır aralarına.
Özenle biriktirdiği hayallerini doldurduğu bohçasıyla köyden kente gelen evlenerek düşlerinden uyanan kocası tarafından örselenen yetmezmiş gibi kadınlığı diğer kadınlarca sorgulanan Fatma'nın sessiz çığlıkları babasız büyümenin eksikliğini iliklerinde hisseden Şebnem'in sokağında nasıl karşılık buluyor?
On iki yıl evvel hayata veda eden bir annenin gücü gencecik kızının kalp sızısını dindirmeye yetebilecek mi? Geçmişiyle tozlu bir tavan arasında yüzleşen Şebnem merhem olabilecek mi kendi yaralarına? Peki ya Sevim aşkını yeşertebilecek mi üzerlerine düşen tarikatın gölgesine rağmen? Allah'a giden yolun şekli nasıldır? Kim belirler bu yolu? Bu yolun üzerinde kaç ruh kurban edilmiştir yeryüzü tanrılarına?
"Zeytinden deniz fenerine dönüşen kadınların hayat hikâyeleri var bu elimde tuttuğum ve her bir sayfasının kokusundan mest olduğum kitapta. Ağaçtan topladıkları acımtırak tattaki zeytinleri olgunlaşması için salamuraya yatırmazdan evvel küçük birer çizik atar ya çiftçiler işte bu da hayatın içinde kalbi çizilen kadınların hikâyeleri. O hikâyeler ki yaşandılar; çünkü deniz fenerleri gibi başka kadınlara ışık tutsunlar ve en az çizikle çıksınlar diye hayattan."