Anı ve tanıklıklar...
"Ben Ali Zengin İbo oğlu Hatice'den olma.
Şu yıl doğdum demeyeceğim. Hangi yıl doğduğumu kesin olarak ne babam ne de anam bilirdi. Doğru olanı keleş dayının gölbaşına giderken babamın ricası ile bizi nüfusa kaydettirmesi. Şimdilerde ise nüfusa kaydetmek için illa bir doğum kağıdı isteniyor.
Göçümüz Malatya-Sürgünü önünde duran Borik Dağı'ndan Adıyaman Gölbaşı'na inince (...) bahtımız gibi simsiyah olan çadırlar Gölbaşı Gölü'nün yukarısındaki demir yolu arasındaki alana kurulunca (...) orada üç bölümünden iki bölümü altı liralık demir yolu vergisi için alınmış çadırda doğmuşum.
Doğar doğmaz beni yıkadıkları teştin (...) kenarına yapışmışım. Ebelik yapan Hamey (anamın amcasının karısı - Deli Sülo'nun karısı - Deli Sülo Molla Mustafa Karayılan'ın silah arkadaşı) "Bu ne biçim velet? Bunca çocuk doğurttum böylesini hiç görmedim" demiş.
Lanetin biri olacağım o zaman belli imiş kısacası.
Ben çok iyi bir insanın çok iyi bir babanın evlatlarından biriyim. Yeryüzünün en mert en fedakar en dürüst babası diyeceğim de başka evlat babalarını incitirim diye korkuyorum. Bundandır demiyorum.
(...)
12 Eylül paşaları beni televizyona görüntüsüz haber olarak verdiklerinde "Örgüt lideri" olduğumu bildirdiler cümle cihana. Ben ne örgüt lideriydim ne de onların üzerime yıkmak istedikleri eylemleri yapmıştım. Tabi nazikçe reddettim. Ama benim nezaketim işkencecileri ne uygar birer fert yaptı ne de bana en ağır işkenceleri yapmaktan alıkoydu. Ben gittikten sonra işkenceciler işkence yaptıkları diğer devrimcilere bir noter katibi edası ile "Oğlum Ali Zengin'i 4 saat 15 dakika ayaklarından baş aşağı astık" diye böbürlenirlermiş. Yaptıkları insanlık dışı şeyleri birer kahramanlık menkıbesi olarak sunmaları insanlık adına en iğrenç şeylerden biriydi sanırım. Karacasuluların deyimi ile "varsın olsun..."