O günlerde coşarak akan Nil'in suları ayaklarının ucuna dokunarak geçiyor o her dokunuşta etrafına bakıyordu. Galiba son kez söyleyecek bir sözü verecek bir sırrı vardı.
Fakat kime söylemeliydi? Nehir çok acımasız! Ağaçlar duygusuz! Bulutların arasında büsbütün kurtulmaya çalışarak gitmeye hazırlanan ay kayıtsız!
Ruhu duruldukça vücudu sessizliğe bürünüyordu.
Şimşek gibi ani olarak gelip giden Nil'in o soğuk öldürücü girdapları Doğunun gökleri gibi saf ve masum olan Dilber'i birkaç kez kendine doğru çektikten sonra artık içine almıştı.
Nehir üzerine sırtüstü çıkarak gecenin sessizliği içinde akıntılara kapılmış Dilber'in uzun saçları suların üzerinde dalgalanmakta ve ayın ışığı o renksiz yüzün her isteğini ümidini ve emelini terk etmiş yüzünü aydınlatmaktaydı.
Üzerinde hüzünlü bir ifadeden başka şey olmayan bu yüzde bütün acıların isteklerin ve sevgilerin söndüğü görünüyordu.
Acaba Nil'in bu müthiş bu öldürücü girdap ve coşkun suları bu zavallı Dilber'i bu mutsuz esiri nereye götürüyor?...
Elbette hürriyetine!..