Doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki uçurumu kapatmak ve yaygın mâlumâtın tesirinden arınmak için dil çalışmalarının referans noktası olması kaçınılmazdır. Dilin bilgisi farklı disiplinleri birbirine yaklaştıracak ortak bir kavrayışın olmazsa olmazıdır. Her kelime bir yandan düşüncenin ifade vasıtası olmak suretiyle varlık sahnesine çıkarken; diğer yandan düşüncenin belirleyici etkisi dolayısıyla varlık tasavvuru inşâ eder. Birincisinde yalnızca âlet hükmünde olan dil ikincisinde doğrudan doğruya özne konumundadır. Bu yönüyle dil'in bilgisine sahip olmak bilgi'nin diline sahip olacak kavrayışı ifade eder. Çünkü bilgi'nin mahiyeti ve bilgilenmiş olmanın maksadı özü itibariyle cevaba yönelik değildir. İnsanın arayışını hezeyandan kurtaran yalnızca doğru soruyu sorması değil soruyu doğru sorabilecek bir kavrayışa sahip olmasıdır. Bu yalnızca dil üzerinden gerçekleşebilir.