Bu karanlık ve serin eylül gecesinin yıldızsız gökyüzü altında karamsar ve dertli Selanik sanki gündüz ki nümayişlerden heyecanlardan gürültülerden yorulmuş gibi bihuş ve sütliman uyuyordu.
Rıhtım ıssız idi... Olimpos Palas'ın Kristal'in Splandit Palas'ın diğer küçük gazinoların lambaları çoktan sönmüştü. Katolik kilisesinin hakim ve müstevli çanı saat üçü vuruyor hiddetli bir ahenkle bazı yavaşlanarak bazı coşarak devam eden haris tanini karanlıklara yayılıyor altınlı artırım ve çıkar rüyaları gören müsterih Yahudi mahallelerinin üzerinde dalgalanıyor sonra ta yukarılara mert ve sessiz Türk mahallesinin sık ve geniş çatılarına doğru yükseliyordu. Kenara çarpan siyah köpüklü deniz havagazlarının donuk ziyalarından uçan ölüm renginde tenevvürlerin içinde keder ve elem sadaları çıkararak ağlıyor sanki bu nihayeti görünmeyen bu sabahın açık ve mavi ufkunu beyaz ve mor sisli Olimp Dağlarını o mavi ve esatir vatanını yutan yok eden muvakkat ademin... bu siyah ve müfteris gecenin gizli kinlerini faşetmek istiyordu.