Bir toplumda siyasal baskı ve şiddet yaygınlaşmışsa korku ve ötekileştirme toplumda belirgin bir biçimde önplandaysa çoğunluk bunu normalleştirmiş ve iktidar bunu meşrulaştırmışsa bunun kaynağı hemen her zaman ciddi travmaların yaşandığı kirli bir geçmiştir. Bu geçmişin hayaletleri her an her yerde geziniyor: kalabalık meydanlarda bayram günlerinde büyük toplantılarda ya da sıradan günlük karşılaşmalarda...
Filmlerle hatırlamak yüzleşmek anlatmak yasını tutmak iyileşmek mümkün mü? Toplumsal travmaların sinemada konu olarak el alınması yeterli mi? Bu tür travmaların asla bireysel olmadığını akılda tutarak toplum olarak ne yapmalıyız? Toplum olarak üstümüze geçirilmiş deli gömleğinden yerleşik inanç ve ideolojilerden kurtulmakta filmler bir imkân sunuyor mu?
Sevcan Sönmez bu incelemesiyle travma temsili hakkındaki kuramsal literatürden de yararlanarak son dönem Türkiye sinemasında bu yöndeki çabaları tek tek filmler üzerinden irdeliyor travmalarla toplumsal olarak yüzleşebilmek için sinemadan ne bekleyebileceğimizi araştırıyor.