İşçi sınıfının kapitalizm açısından yarattığı tehdit ve bu potansiyeli kapitalizmi sistemli bir biçimde yıkmada değerlendirmek isteyen anlayış ve örgütlenmelerin ortaya çıkması sermayedarların da karşı tedbirler almasını getirdi. Sermaye birikiminin ulaştığı yeni düzey bir dönem önemini yitirmiş gibi gözüken sömürgeciliğin gerek hammadde kaynakları ve tarım ürünleri hem de imalat sanayi ürünlerinin pazarı olarak öneminin artmasını getirdi. Sömürgecilik ülke içinde sınıf mücadelesinin gelişmesini önlemek ve işçi sınıflarını kapitalizmin mezar kazıcılığından çıkarıp emperyalizmin ve kapitalizmin payandaları haline getirmek amacıyla da kullanıldı. Kitapta çok bilinçli bir biçimde geliştirilen bu süreç özetlendi. Marksizmden emperyalizmin savunuculuğuyla başlayan kopuş kapitalizmin açıkça savunulmasıyla noktalandı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaklaşık 30 yıl boyunca kapitalizmin altın çağı yaşandı ve muhafazakar partiler de refah devletini savunup uygulayınca emperyalist ülkelerde sosyal demokrat partilerle muhafazakar partiler arasında uygulamada ve hatta söylemde önemli fark kalmadı. Soğuk Savaş yıllarında emperyalist ülkelerdeki sosyal demokrat partilerin bu işlevi daha da önem kazandı. Emperyalist sömürü sürdürülebildiği sürece de bu ülkelerde halkın büyük çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfları artık aralarında fazla bir fark kalmayan sosyal demokrat partiler veya muhafazakar partilerden herhangi birini destekledi. Sermayedarlarının emperyalist sömürüden yararlanamadığı ülkelerde ise Rus Devrimi sonrasında sosyal demokrat partiler genellikle komünist partilerine dönüştü.