Yüzyılın aşkı! Üstelik gerçek...
"Münevver titreyen elini yavaşça O'nun eline bırakıverdi. Elini sımsıkı kavradı eli. Sıkı ama nazikçe... Öyle nazik bir tutuş ki sanki yavru bir kuşu avucuna alırcasına... İncitmemeye özen gösterir gibi... Üstelik bu ayaz kış gününde nasıl olabiliyorsa sıcacıktı elleri. Yumuşak güven verici... Başını kaldırdı baktı Münevver. Gözgöze geldiler. Kehribar rengi gözleri vardı!.."
Aşk biraz kehribara benzer aslında...
Bir ağacın özsuyu gibi insanın doğasında vardır...
Reçine diye yüzüne bakmadığımız o şey yıllar boyunca binbir mevsimi yaşar en sert rüzgârlarda savrulur en vahşi yağmur taneleriyle dövülür en sıcak güneşle ısınır en soğuk karla kaplanır... Sonunda ise şahane bir renkte çok değerli bir taşa dönüşür. Adına o zaman kehribar derler...
Aşkın kehribar hali herkese nasip olmaz. Çünkü sabır gerektirir. Emek gerektirir. Hoşgörü gerektirir.
Vefa gerektirir. Reçineyi mücevher yapan zorlu süreçte ellerinizi sımsıkı kenetleyip durabiliyorsanız eğer boynunuza kehribardan kolyenizi ışık ışık bir nişan gibi takarsınız.
Kehribar aşkın ta kendisidir...