Ne ışıl ışıl parlayan avizeler ne o şatafatlı salon ne de davetliler görünüyordu. O an kapkaranlık bir bulut çöreklenmişti her yere. Boğazı düğümlenmiş nefes alamıyordu. Zorlukla tüm gücünü topladı. Bir hışımla ayağa kalktı. Var gücüyle bağırdı.
"Karabasan gibi çöktünüz aydınlık yarınlarımızın üzerine! Dokunmayın bana katiller" diyebildi iğrenerek.
Sözleri bir kurşun gibi karanlığı deldi geçti. O gedikten cesaretin ışıltısı vurdu yüzüne ve tüm bedenini sarıp sarmaladı. Asla zalimlerin eğlencesi olmayacaktı. Arkasını döndüğü gibi bir hışımla salondan dışarı attı kendini. Merdivenlerden bir koşu indi ağaçlara doğru yöneldi. Issız karanlık ve boğucuydu her yer ama korkmuyordu! Artık kapansın istemediği küçük bir umut ışığı açılmıştı karanlıkta. Sesler işitiyordu peşi sıra koşup gelen. Onlardan bir an önce uzaklaşmak için var gücüyle koşuyordu. Güneşin ışığını görene kadar gökyüzüne doğru kanatlanarak yükselmek yükselerek gitmek istiyordu buralardan doyasıya bir nefes alabilmek için sızan ışığın sonundaki aydınlığa ulaşmayı umut ederek. Uzaklardan bir patlama sesi işitince o an içi ürperdi. Ona mı ateş edilmişti vurulmuş muydu bilmiyordu. Hiç acıda hissetmemişti ama başı dönüyordu. Gözleri iyice kararmış hiçbir şeyi seçemiyordu. Kendinden geçmiş bir halde zorlukla birkaç adım daha attı ve o yorgun bedeni boylu boyunca yere yığılıverdi.