Ahmet Uluçay'ın sinema yolculuğu imkânsızlığın içindeki imkânın keşfidir bir bakıma. Filmleri çocukluğun bakir kural tanımaz hayalbaz iklimine bir yolculuk vaadidir. Çocukluğunu korkularını düşlerini cinlerini kovmadan onlarla bir arada yaşayan Uluçay eşyayla ışıkla gölgeyle düşlerle oynadığı gibi kavramlarla da oynar.
Referansını hep kendine veren Uluçay'ın filmlerinde hiçbir zaman binilmeyen -umudu özlemi uzakları çağrıştıran- tren aslında Uluçay'ın kendine yolculuğunun imgesi şeklinde okunabilir. Uluçay Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'la seyircisini/okuyucusunu Alaeddin misali lambasını/kamerasını sırlayarak çıktığı büyülü bir yolculuğa yani "bildiğim her şeyi unutarak sinema yapıyorum" düsturuyla yüklerinden arındırıp berraklaştırdığı kendi dünyasına davet etmekte.