"Pekâlâ..." diye mırıldandım sinirimi belli etmemeye çalışarak: "Bir büyük rakı verir misin lütfen?"
Pis pis sırıtarak bana bakıyordu ikisi de. Karşımdaki zıpçıktı:
"Senin yaşındakilere fazla alkol yaramaz amca..." diyerek bir de kahkaha atmıştı üstelik: "Gel büyükten vazgeç de; bir ufak al istersen..."
"Ulaaan..." diye geçmişti benim de içimden: "O kadar da yaşlı mı görünüyorum yahu?"
İyice kırlaşmış saçlarım yüzündendi bunlar. Bir tek sevgilim bile; bütün ısrarlarına karşın saçlarımı boyatamamıştı o güne kadar ama bu hergele başaracaktı neredeyse...
Dayak atma isteğimi yitireli çok uzun yıllar geçtiği için artık dayak yeme riskine girmeden bu durumdan nasıl kurtulacağımın yollarını düşünmeye başlamıştım ve Peki gelmişti aklıma birden. Pek cüsseli köpek değilse de hemen herkesi korkutan gürlükte bir sesi vardı ve biraz da psikopattı galiba...
Dönüp Peki'ye bakındım. Oturmaktan ve kek beklemekten artık sıkılmış uyukluyordu kapı önünde. Gördüğü her kılıksıza ve balkonuma yaklaşan tüm güzel kadınlara şarlayan zoraki köpeğim sahiplendiği insanının sıkıntısını pek önemsemiyordu yazık ki. Umutsuz iç çekişimle serseriye döndüm:
"Sağlığımı düşündüğün için teşekkür ederim delikanlı. Ufak rakı alayım o zaman..."