"Sen sana açtığım alemi nasılda talan etmişsin. Ama bil ki yaptığın beni perişan etmedi. Herkesin hususi bir alemi vardır. O alem onun dünyasıdır. İşte sen de benim dünyamda ki bütün kadınların katilisin. Varlığın benim dünyama girdiğinde bütün bu kadınları tabutlarla kaldırmış. Şimdi ben sadece üç buçuk milyar erkekle yaşıyorum ve sana alemimde rakip göremiyorum. Çünkü sevgilim sen üç buçuk milyar kadının katili olmuşsun. Çocuklar var ama anneleri yok. Adamlar var ama eşleri yok. Delikanlılar var ama kız kardeşleri yok. Onları yok eden gözüme göstermeyip dilime söyletmeyen senin varlığın. Ama ben yine de ticaretimi kârlı görüyorum. Bütün rakamları verip bir seni almak bir seninle kalmak. Kim güzelleri bırakıp en güzelini aldığım için bana zarar etmişsin diyebilir ki."
Kadının gözleri korkunun mutluluğun kaygının aşkın ve telaşın en kırmızı hallerini karıştırmış adama öyle bakıyordu. Adam ise bütün duygulardan arınmıştı. Kalbinde gri bir ton hissediyordu. Buna nasıl bir isim verebilirdi ki belki de hissettiğinin adı "Yumuşak çelikti." Kadının his alemindeki şehirde her şey dağınık ve düzensizdi tıpkı Mersin gibi. Adamın aleminde ise dünyanın en güzel şehirleşmesi vardı tıpkı Barselona gibi. Tek ortak yanları ise ikisinin de kıyısını yıllardır Akdeniz öpüp geri çekiliyordu tıpkı şimdi bu iki sevgiliye yaptığı gibi. Kadının gözlerinden birer damla yaş hızlıca dudaklarına kadar indi. Aman Allahım! Sanki bu iki küçük damlacık kadının yanaklarında hiçbir sürtünmeye uğramamıştı.