"Çokça ısırılıp kanatılmaktan yıpranmış soluk bir dudağı vardı... Gözleri anlamsız bir yeşildi ve bir diğerinden epey uzaktı ya da ötekisine oldukça yakın... Nedense gözlerinin birbirlerine fazla mı yakın yoksa birbirinden fazla mı uzak olduğu anlaşılmıyordu... Gözüne bakınca burnunu burnuna bakınca dudağını unutuyordum."
"Adam göz göre göre gidiyordu. Neden gelmişti niye gidiyordu? Onu yanımda biraz daha tutacak bir gülümseme bile verememiştim belki ondan gidiyordu. Belki de işi vardı... Ocakta yemeği fişte ütüsü komada annesi balkonda yarısı yenmiş böreği vardı... Okul önünde onu bekleyen bir kardeşi üzerine yatması için bekleyen bir yatağı sulanmak için bekleyen bir çiçeği vardı belki de.
O halde onun burada ne işi vardı?"