1975 yılında aile içi sohbetler ve o dönemde Türkiye'de cereyan eden hadiseler nedeniyle Türk Milliyetçiliği düşüncesine ve buna bağlı olarak Ülkücü Harekete mensup oldum.
Okuyan düşünen ve analiz eden bir anlayışla hareket ettim.
Ülkücü teşkilatlarda görevler yaptım. Hapis yattım ve kurşun yedim. Yılmadım mevcut durumda hareketimize hizmet etmek gayretindeyim.
Tam kırk yıldır fiilen hareketin içindeyim. Öyle büyük dava adamları tanıdım ki önünde saygıyla eğilmek icap eder.
Bu süre zarfında son yıllarda iki farklı Ülkücü anlayış olduğunu en ağır ıstırapla müşahede ettim.
Birisi bizi biz yapan inandığımız gerçek Ülkücülük diğeri eyyamcıların yarattığı Ülkücülük.
Birincisi bilgi fedakârlık ve sistemli hizmet gerektiriyor. Her daim organize olmuş bir vaziyette milletle hemhâl olmak hali. Diğeri politik mevzi ve kimlik kazanmak kaygısı ile mücehhez. Sadece bir sıfat. Sadece seçimden seçime giyilen bir gömlek. Basit mensubiyet duygusu.
Kafam o kadar karışık ki... Yığınlaşmanın ve sisteme uymuş olanların ezici üstünlüğü altında eziliyor ruhum. Öyle tipler ön planda ve yetki sahibi ki ben onları onlar beni anlamıyorlar.
Okuyorduk bir araya geliyorduk sosyal ortamlarda davayı temsil ediyorduk...
Ya şimdi...