"İstanbul beni dağladı delik deşik etti tek memesinden emzirdi zehrini şırıngaladı içime beni büktü kırdı canlı canlı yaktı pıhtılaştırdı uçurdu itti geri çekti yarım yüzyıl boyunca içinden geçerken içsesi kıldı. Kuşluk vakti öğlen gecenin dibi dinledim onu nefesi nefesime karıştı emdim ve kustum onu. Damarları gövdemde yolalmayı sürdürdü. Düşümde düşlerini gördüm. Uç noktalarında kuytu derinliklerinde kıyılarını kateden ve onu kemiren istilâ etmeye hazır dev su kütlesine karıştım. Sonsuza ayarlı bir valsin girdabındaydı İstanbul: Ben siz hepimiz zamanlarının hareketlerinin arızalı nabzının kurbanlarıydık. Karman çorman belleğinin: Herbir ögesi sınırsız bir çöle ait kum yazısının harfleriydi ve Tarih tarihi imparatorlardan sultanlardan toplumun aforoz ettiklerine varsıl ailelerden berduşlara şairlerinden şehitlerine ortamalı dilinden kayış diline katlanmış haritasından özel kokusuna öfkeli kabarışlarına vecde gelişlerine uzanan bir tasnifsiz yığındı: Günbatımında Körler Rıhtımında durduğumuzda cehennemin yalımlarına göre tarifini bulan özel ışığı karşısında dilsiz kilitlenirdik."