"Bu Bahar Sonbahar" öykü kitabı ile iyi bir çıkış yakalayan yazarın: "Aynaya Yazılan Mektuplar" eseriyle de başarısını zirveye taşıyacağı gözükmektedir. Gelenekten aldığı sırrı çağın insanına ustalıkla anlatmakta bir hayli maharetli...
Öyle hikâyeler vardır ki "hikâye" değildir onlar sonsuzluk aynasında durmadan yanan mektuplardır. Yazar öykülerini öyle güzel bir üslupla anlatıyor ki; kedere aşka dostluğa hülasa yaşama dair daha önce hiç fark edemediğimiz ayrıntıları ustalıkla iğnenin deliğinden geçirerek gönlümüze işliyor. Tombaş öykü karakterlerini çok iyi tanıyor. Toplumun viranesinde yaşayan bu kahramanları hemen sevgiyle kucaklarız. Asla mücadeleden yılmayan kitabın hikâye kahramanları bir anda "kahramanımız" oluverir. Öyle dalarız ki bu atmosfere aslında ne kadar da onlarla içi içe yaşadığımızı anlarız.
Yazarın dediği gibi: "Hayat hikâyeden okunur!" O hâlde hazır mısınız; "Aynaya Yazılan Mektuplar" ı okumaya? Hayır kendi yüzümüze tefekkür ederek bakmaya?
"Ah Gülina ah!.. Bir gün beni zorla hastaneye götürdüler. Bana ne dediler biliyor musun?
Senin gibi birisinin 'olmadığını' söylediler. Boğazını sıkıyordum o doktorların elimden zor aldılar. Ama merak etme dedim ki onlara:
Sizin göremedikleriniz yok olduğu anlamına mı geliyor? Geceleri güneş görünmüyorsa artık yok mudur? Demek siz sabahtan habersizsiniz! Sonra ne oldu biliyor musun?
Bana deli raporu yazdılar... İşte ben o günden beri bu deli raporuyla geçiniyorum! Sana bu küçük ayrıntıları anlatmadığım için özür dilerim! Ama şimdi sen de benim gibi yerdesin benim gibi yüzünde çizikler var. Şimdi beni daha iyi anladın değil mi? O yüzden seni yerden kaldırmadım. Ne bileyim belki de bana daha yakın olmanı ve düşlerimin içine girmeni istedim. Kızmadın değil mi bana?"