Aynanın karşında buldum kendimi. Onca yıldan sonra hâlâ burada. Oturma odasından yükselen ahenge kaptırıyorum kendimi. Joubran Üç Kardeş ve beni istimlâk edişlerini. İçimde onlardan biri olma umudu. Sis ve karanlık... Kendimi aynanın karşında buluyorum yine. Kadınlar hakkında çok şey anlatan Bukowski ve ben ve Joubran kardeşler. Ölümcül bir bermuda şeytan üçgeni oluşturmuştuk. Ne içimize girebiliyorlardı ne de içimize girenler dışa çıkabiliyordu. Dişlerimi sıkıp kırılmalarını bekledim. Öyle sert sıktım ki en tehlikeli savaş köpeklerini boğabilir ölmesin diye sınırda neyi beklediğini bile bilmeyen askercik üzerine giydiği çelik yeleği çiğneyebilirdim. Dudak kenarımdan damla damla kanları görünce gülmeye başladım. Kulağıma çalınan o aykırı ses Bukowski'nin tüm iğrençliği ve kandamlaları. Yine o muhteşem üçgen. nsanı insan yapan tüm duygularıyla yaşadıklarını ve yaşamak istediklerini kimi zaman düşsel bir avuntuyla mistik bir anlatımla karlayan şair hiçbir sözcüğü haybeye söylemeyerek ve altında kaç anlam yatarsa yatsın keskin diliyle anlatarak düş penceremizi aralar. Ve bizi daha önce bakmadığımız belki de boyumuzun yetmediği bir pencereden kendimize bakmamızı sağlar. Deniz Pınar'ı o yapan şey karmaşanın ve kaosun şiirini anın üstünlüğünü ve geçmiş pişmanlıkları damarımıza ustaca zerk etmesidir. Okurken muhakkak kendi ayak izlerinize rastlayacağınız bu kitapta Deniz Pınar ı değil onun insanlara bakışını tüm çıplaklığıyla hissedeceksiniz.