Tohum topraktan tohumdan filiz sürgün
Filiz yapraktan yaprak çiçekten sürgün
Çiçek meyveden meyve daldan sürgün
Dal gövdeden gövde budaktan sürgün.
Odun yanar kül olur. Kül toprak toprak onca tohuma açılan kucak. Bu kucağa düşmüştü milyonlarca kozalak! Tüm yakılan odunlar kül için. Küller yeniden yaşamı oluşturacak toprak için. Yanmış küllerin içinde soğuyan ruh anıların hüznün çaresizliğinde debelenişiyle oluşan topraklarda birer tohum şimdi.
Dalından düşen kozalak milyonlarca çürümüş kozalağın arasında olduğundan habersiz ilk sürgününü çıkarmıştı. Kendisinin bu filizi çıkarabilmesi için milyonlarcasının çürümesi mi gerekiyordu? Tüm bunlardan habersiz yaprak yaprak filizleniyordu. Kozalağın içinde saklı bütünlüğü yaşadıklarından çektiklerinden anladıklarından yaptıklarından birer iz taşıyor; uzayan her filizle varoluşun heyecanıyla gökyüzüne doğru uzanan filizlerin ucunda kendisi olmaya çabalıyordu. Belleğinin derinliklerinde kımıltısız bekleyen anılar gürül gürül akan ırmak gibi yol almaya başlamış; ufukları genişlemiş yaşadıklarını duyumsayarak filizlerinde işlemişti. Doludizgin bir atın yelesine benzeyen tohumun içinden çıkmak istiyor; kıyılan canların akan kanların acısıyla titreyen rüzgarda güçlenerek büyüyordu. Alevlere binmiş ummanların acısından sevgi ve kardeşliğe açılan yapraklarla filizleniyordu.
Bir gariplik sarmıştı yüreğini. Dokunsalar boşalacaktı gözyaşları. Belleğinin içinden çığ gibi yuvarlanan anılar yumağına dur diyemiyordu.