Melike günden güne uyumsuzlaşır. Artık ne gözleri kamaşacak kadar yaşamın içindedir ne de göremeyecek kadar uzağında.
Çevresinde sürmekte olan günlük yaşamsa onun için iletişimsizliktir; çoğu zaman da bir gürültü. Sahte bir hayatın renkli ışıklarında oyalanıp aldatamaz ruhunu.
İçsel savrulma gelgitleri başlar... Ona umut veren eski yaşamın izlerini özler... Eski arkadaşlıklarını yaşam karşısında o hesapsız duruşlarını yarının düşlerini aşkları mücadelelerini özler.
Bir gün o iç fırtınalarının birinde eski zamanı da yakalar ve yakaladığı anda zamanın içinde kaybolur. Zaman artık onun seçtiği bir tarihtir. Son o tarihin içindedir.
Zeycan'la karşılaşır. Dağda iki kadın... Biri güncel değersizlikten kaçıyor öteki ölümden. İki kadın... Hiç dertleşmeden hiç tanışmadan ortak bir son'un içinde birlikte yürürler...
Son az ötede.
Saklambaç Oynuyorduk Zamanla güçlü bir dönem romanı. Yolları birbirleriyle ve mücadeleyle kesişmiş birbirinden farklı insanların gençliklerini umutlarına ve hayallerine yoldaş ederek çıktıkları zorluklarla dolu yolda kırılmaları incinmeleri düşmeleri ayağa kalkmaları ve var olma savaşları konu ediliyor. Yasemin Yazıcı'nın romanında geçmiş dünde kalan değil aynı zamanda bugüne de taşınan umudun sürükleyicisi. Bu nedenle yollar ve her şeyi geride bırakıp tükenircesine yürümek gençlikte olduğu kadar çekici. Beklenen 'arkadaşlar' gelecek mi? Dağ bir umut olabilir mi? Kadınlar imkânsızın arkadaşlığını yoldaşlığını yaratabilirler mi?
Soluk soluğa okunacak bir roman.