Dünyanın en gizemli tablosu çalınırsa...
22 Ağustos 1911'de Paris'teki Louvre müzesinde bulunan Rönesans sanatının sembolü haline gelmiş dünyanın en meşhur tablosu Mona Lisa (La Gioconda) esrarengiz bir şekilde çalınır. Güvenlik birimleri Paris'i ve tüm Fransa'yı didik didik ararlar ancak suçlu bulunamaz. Böyle büyük bir soygunu kim neden planlamış olabilir?
Yığınlarla insan Louvre Müzesi'ne Mona Lisa'dan arda kalan boşluğa bakmak için akın eder.
Olay uluslararası camiada büyük bir yankı uyandırır dönemin meşhur protest ressamları bile suçlanır. Çünkü hırsızın kimliği de en az olayın kendisi gibi gizemlidir.
Martin Caparros eserinde Bollino'nun ya da Juan Maria'nın yahut Enrique Bonaglia'nın yani Valfierno Markisi'nin sıradışı yaşamını anlatıyor. Valfierno Arjantin'de geçen sorunlu çocukluğunun ardından yetişkinliği boyunca Avrupa'da uç bir hayat sürer. Sık sık değiştirdiği ismiyle beraber top yekûn dönüşebilen bu adam nasıl biridir? Romanda ilerledikçe onu pek çok farklı kimliğe bürünmüş halde görürüz. Kimi zaman dini bir okulda öğrenci kimi zaman bir muhasebeci anarşist jigolo hatta Buenos Aires'de küçük bir esnaf. Gömlek gibi değiştirdiği kimliklerine uyum sağlarken sahte sanat eseri ticaretine de başlayacaktır. Sıra bütünüyle Valfierno kimliğini bürünmeye geldiğinde ise altın hamlesini yapar.
Mona Lisa'nın çalınış öyküsünü harika bir dille anlatan bu roman-biyografi 19.yüzyıl Güney Amerika'sından Paris'in altın yıllarını yaşadığı sokaklara uzanırken yarattığı çekici atmosferin yanı sıra bizlere gerçek/sanrı ve kimlik üzerine düşüneceğimiz etkileyici bir düşünce platformu da sunuyor.