Padişah'ın 18. Yüzyıl'da inşasını başlattığı "Dikinti" ye bakan Yosunludam ve Otlukargı'da insanlar 12 Eylül 1980 darbesine gittiklerinden bihaber hayatlarına devam etmektedir. Gökyüzünde uçan İnsuzgun'lar ise bu günlerde alışmadıkları bir şeyle karşı karşıyalar...
Dualar eşliğinde ağaçların yosunlu gövdesine ilk balta indi. Oraklar uzun otları biçtiğinde ve ilk kazmalar toprağın döşüne indiğinde yerin içinden uğrayan koca gagalı dev kuzgun başlan bir o yana bir bu yana dönüp etrafa bakındılar. Kara cıvık göz yuvarlarının içinde sarı yoğun bir sıvı dalgalanırken askerlerin mühendis ve mimarların amelelerin gözleri önünde yeryüzüne topraktan çekilen kazıklar gibi çıktılar. Kuzgun başlı adamlar ve kadınlar tıpkı insanlar gibi işlerine giriştiler. İki kavim arasında bir perde vardı da insanoğlunun gözleri İnsuzgunlara kapalıydı. İnsuzgunlar ise insanoğlunun her hareketini görebiliyordu.
Dansöz alkışlar ve ıslıklar altında ilk bölümü bitirdiğinde ışıklar yandı. Kadın peçesini çıkarıp minik koşar adımlarla adamların kucağına atlayacakmışçasına sahnenin önüne hızla gelip peçesini fırlattı. Kat kat kırmızıya boyanmış en abartılısından boyanmış dudaklarını büzerek reverans yaptı. Coşkun ve kösnük kalabalığa iştahla bakarak kırmızıya yatan ışıkların içinde bir kere daha duruşunu sabitledi ve arsızca başlayan kösnül ritimli "yaş mı da kuru mu" melodisiyle kollarını ileriye uzatarak bastonu yerde sabitledi ve domaldı.