Karton ve gazete parçalarından oluşturduğum matbaa kokulu yastığıma başımı koyup soğuk sedire boylu boyunca uzandım. İnsan temel hak ve özgürlüklerinin sistemin zebanileri tarafından boğazlandığı bu "Dört Duvar"ın içinde düşünmeye zaman ayırmak kadar bol ve zahmetsiz bir şey yoktu. Ellerimi ensemde birleştirerek örümceklerin cilveleştiği tavana diktim gözlerimi. Kirpiklerimi kırparsam bir daha uyanamayacakmışım gibi garip bir hisse kapıldım nedense.
Çelik kapı kulakları sağır edercesine yankılanarak kapandı üzerime. "Işığı açmayın" diye talimat verdi biri. Gözbağımı çözmemişlerdi içerisini göremiyordum. Dolayısıyla benim ışıkla zaten bir işim olamazdı. Yaklaşık on dakika kadar sonra dışarıdan bir ses "Şimdi gözbağını indirebilirsin Derdo!" dedi.