Haddi aştı kalem ve aşkı yazdı. Bu kalem bana verilen kalemdi. Her ne kadar kalem bana verilse de kelam O'ndandı. İlhamı veren O'ydu.
Bursa'daydım. Üftâde'nin aşk arayışını yazdım haddim olmayarak. Onunla birlikte aradım ben de aşkı. Onunla yaşadım. Üftâde oldum aşkı tanıdım. Hüdayi oldum nefsi tanıdım. Lâkin bulamadı aşk beni. Üftâde âşık oldu. Hüdâyi nefsini yendi bense sadece yazabildim.
Bu hikâyede Bursa'nın ehl-i aşkı Üftâde'yi ve onun aşka sunduğu en büyük eseri Aziz Mahmud Hüdayi'yi bulacaksın. Onlarla aşkı arayacaksın. Duamdır onlar gibi aşkı bulman. Duaya en güzel "Âmin"i aşkla diyorum.
Bu hikâye ne benim ne de onların hikâyesi. Bu Zât-ı Aşk'ın hikâyesi.
Aşkını var edene şükürler olsun.
"...Sıdk ile ol Hüdayi eşiğinde daima / Bil hakikat kutb-ulaktâb Hazreti Üftâde'dir."
İnsanoğlu arz üzerindeki serüvenini ve bu serüvene dair bütün duygularını mutlaka ama mutlaka çağdaşlarına ve sonrasına zamansız olarak aktarmak ister. Bunu bambaşka bir tat ve koku ile genelin kullandığının ötesinde çok sözcükle aktararak adeta ilahi bir güç kazanır ve entelektüel seviyeye ulaşır. Söz tarih boyu düşünce imbiklerinden geçe geçe söz ustalarının elinde işlene işlene yol alıyor serüvenine. Bu serüvenin adıdır edebiyat.
Yolu açık olsun İbrahim Bedioğlu.
Bahadır Yenişehirlioğlu