Tarihsel süreç içinde Yahudi toplumu genellikle yerleşik medeniyetlerin kurucu "ötekisi" dışsal "kötülük" unsuru olarak anlamlandırılmıştır. Söz konusu kurucu "ötelik" modernitenin daha başlangıç dönemlerinden günümüze kadar uzanan bir hat içinde çeşitli şekiller almış olsa da Yahudi toplumuna ilişkin algı ve imgelerde de zamanla kimi kırılmalar yaşanmıştır. Yahudi Modernitesi adlı çalışma eleştirel stratejisiyle işte bu kırılma dönemlerini ve bunların artçı etkilerini mercek altına alıyor. Yirminci yüzyılın başlarında özellikle de Büyük Ekim Devrimi sonrasında Yahudi toplumunun entelektüel ve politik açılardan sol-sosyalist dünya görüşüyle olan temasları İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ve İsrail devletinin kurulmasıyla birikte bir başka nitelik kazanmıştır:
Bugün Yahudi dünyasının ekseni Avrupa'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne ve İsrail'e kaymış durumda. Antisemitizm artık ulusal kültürleri biçimlendirmiyor bu durum yerini 21. yüzyıl başlarındaki hâkim ırkçı form olan islamofobiye ya da İsrail-Filistin çatışmasının doğurduğu yeni Yahudi düşmanlığına bıraktı. Liberal demokrasilerimizin "medeni din"ine dönüşmüş olan Holokost'un hafızası eski parya halkını demokratik Batı'nın kendi ahlaki erdemlerini ölçtüğü bir tarih mirasının korunan küçük bir azınlığı haline getirdi. Paralel olarak Yahudi diyasporasının belirgin özellikleri hareketlilik şehirlilik metinsellik ve dokunulmazlık- bu özelliklerin var olduğu küçük azınlığı da normalleştirerek küreselleşen dünyaya yayıldı. Buna karşın Yahudi tarihinin kendisine aykırı bir biçimde "Yahudi sorununu" devletçi ve milliyetçi formda tekrar icat eden de İsrail oldu.
Yahudi toplumunun modernite ile olan gerilimli ilişkilerindeki dönüşümlerin tarihsel olaylara atıfla çözümlendiği bu kitap söz konusu halka ilişkin olarak üretilmiş yerleşik kanaatleri sarsacak cinsten...