"İşte geldim. Koynumda aylarca biriktirdiğim karanlığımla geldim. Sunacağın aydınlığın her zerresine ihtiyacım var olarak geldim. Kendimi kaybettiğim dünyada kaybetmenin mükâfatı sen ol diye geldim. Sana varmamın sınırını belirlercesine çizdiğin gözlerinin sürmesine sür beni diye geldim. Bundan sonra beni sen yaz diye dilemeye geldim. Bir telinden tutunmaya hazır olduğum saçlarınla tel tel tut beni diye geldim. 'İnsan güzeli neden arar' diye çırpındığım yerden güzel olan sen ol tut elimden çıkar beni diye geldim...
Uyanışlarımın sabahında üstüme kokun sinsin diye geldim. 'Uyan artık kahvaltı hazır git artık geç kalacaksın gel artık özledim' de diye geldim."
Denemeleriyle tanınan Mehmet Ercan bu kez bir romanla çıkıyor okurun karşınsa. Genç bir adamın "aşık oldum" diye yola çıkıp kendini ve yaşamı sorgulayışını ele alıyor... Ruhum Sana Emanet aşkın yakıcılığını ve acısını hissettirirken aslında daha derinlerde bir varoluşsal kaygının olduğuna ve onun yarattığı sancıların derinliğinde kendimizi bulacağımıza dikkat çekiyor. Asıl meselenin hedefe ulaşmak değil hedef için yapılan yolcululuğun kendisi yolun kendisi olduğunun altını çiziyor...
"Damarımdan kanımı aldı dingin aktım o an. Aklımdan fikrimi aldı. Kalbimden öfkemi beklentilerimi aldı. Bütün sorularımı aldı. Bütün sorunlarımı aldı. Bütün nedenleri aldı benden. Vücudumdan sinirimi aldı. Gözlerimden yaşlarımı. Delice akan yaşlarımı aldı. Ses tellerime çocuk gibi ağlayışlarımı düşürdü. Ağladım. Çekinmeden ağladım. Doya doya ağladım. İçimi döke döke ağladım. Toparlanmak için dağıldım..."