Hiç şüphesiz ki günümüz toplumları geleneksel toplumlara göre risklerin daha fazla yoğunlaştığı kurumsallaştığı ve küreselleştiği bir dünyada yaşamaktalar. Bunun en bariz göstergesi doğal yaşam alanlarımızın bozulması yeraltı kaynaklarımızın tükenmesi atmosfere salınan gazların küresel ölçekte aşırı ısınması ve buna bağlı çeşitli hastalıkların yaşanması yoğun göç nedeniyle kentlerde hava kirliliğinin baş göstermesi kirletilen nehirlerden dolayı temiz su ihtiyacının karşılanamaması ve daha da önemlisi depremlerin daha sıklıkla yaşanmaya başlamasıdır. Bu katastrofik durumla beraber dünyada her yıl bir milyondan fazla -yaklaşık her iki dakikada bir deprem- meydana gelmektedir. Nitekim son yirmi yıl içerisinde depremlerden dolayı bir milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir. Ekolojik dengenin ve doğal yaşamın gittikçe bozulmasıyla meydana gelen afetlerin sosyolojik sonuçlarına yer veren bu çalışma genelde dünyada özelde de Türkiye'de meydana gelen depremlerin tarihsel toplumsal ve ekonomik boyutları üzerinde durmuş ve 2011 yılında Van'da meydana gelen depremin sonuçlarından hareketle "deprem ve din ilişkisi"ni ayrıntılı bir biçimde ele almıştır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de depremin insan psikolojisi üzerindeki etkisini ele alan birçok araştırma yapılmış olmasına karşın depremin dini inanç tutum ve pratikler üzerindeki etkisini inceleyen çok az sayıda bilimsel çalışma mevcuttur. Dolayısıyla bu çalışmamız söz konusu alana hem bir katkı sunmaya hem de deprem deneyiminin insan psikolojisinde yarattığı travmanın ve onun dini inanç ve davranışına olan etkisini sahada yapılmış ampirik bir araştırmanın verileri üzerinden ele almaya çalışmıştır.