19. yüzyılın koşulları dikkate alınırsa aslında göçebe aşiretleri sahiplenme mücadelesinin anlaşılır sebepleri vardı. Her ne kadar kontrol edilmeleri son derece güç ve bir takım asayiş sorunlarına yol açsalar da oldukça kalabalık olan aşiretler hem vergi kaynağı hem de askeri güç olarak görülmekteydiler. Bu nedenle gerek Osmanlı Devleti gerekse İran sınır boylarının göçebelerini kendilerine tabi kılmak istiyorlardı. O dönemin raporlarına yansıdığına göre Hakkâri Bayezid ve Muş bölgelerinde bulunan aşiretlerden 100 bin civarında asker temin edilmesi mümkündü. Yani azımsanmayacak bir gücü ifade eden bu aşiretler bağlı oldukları devletin ordusunu ve ekonomisini kuvvetlendirecekleri gibi aynı zamanda bunların yaşadıkları bölgeler de fiilen o devletin denetimine girmiş olacaktı.