Her Gonca gülün gözyaşı birer Ulya'dır...
Dua sığınaktır namaz huzur. Ulya Osmaniye'den uzanan gizemli hasret yolculuğunda Konya'da aşkı arar. Bâkî olmayan bu faniliğin halinde acizliğinin de farkındadır. Gözyaşlarının gönül feryadıyla aktığı farz namazlarına tutula dursun günahlarıyla kaza namazlarının başucundadır. Sabırla gözyaşıyla su gibi saf ve temiz yüreğiyle bir de dünyevî aşka veda edişidir sükût...
Siyah sırma saçlarını fitne dolu gözlerden korurken yeşil örtüsü hayat bulur esmer yüzünün güzelliğinde. Seccadesi ucunda karanlıklar arasından seçilip kendini gösteren bir ay parçası vardır. Kurtuluşun çağrısıyla bir de yeşil kıyafetini kuşanmış minaresi yarenlik eder ki o yalnız değildir. Yalnızlık bir tek O'na mahsustur.
Üvey gaddar bir baba aczi aşk dolu ve el mahkûmluğu bileklerinde kelepçe gözleri yaşlı bir anne kendi sokağının kayboluşlarında çırpınan hurinin yangınına yangın kandilinin ateşiyle etrafı ayın on dördü misali aydınlatmaya vesile olan bir sofi... Dünyevînin ana rahminden dünyevî aşığı fani kulların kucağına düşerek yer edecek ve gözlerinizde inci parenin hayat bulacağı tasavvuf bağrından dillinde bir tefekkür...
Vasiyet dünyanın vazgeçilmez güzelliklerinden ümitsiz yaşayışına uzanan el çekiş serüveninde huri güzelin aşkına cennetin ayakları altında yer edinen vefakâr anne için kaleme alınan bir "vasiyet"tir. Her gönül penceresinin dili geçici bir gönül diline bağlı aşk ışıkları da olsa gerçek gidişlerin geri dönüşü olmayacağının farkında olan inançlılar vardır elbet... Kulun kul aşk hanında otağını kuramayanlar vazgeçişleriyle birlikte sonsuzca varlığı nur kaplı bir tek O'na erişen vuslatın öyküsüdür...
Yanmak için önce yanmak gerekir yanan kandilde mum ne gerektir?
Yanan yanmış zaten ötesi de yoktur sonsuz yol bucağında.
Sancağı altında toplandığımız yer yıldızların üzerimizde nöbet tuttuğu karanlıklar altıdır.