İslâm dininin ilâhî vahyin başlangıcından kısa bir süre sonra doğduğu toprakları aşmasıyla birlikte başlayan yeni ve farklı kültürlerle düşüncelerle toplumlarla problemlerle karşılaşma süreci günümüze kadar devam etmiştir. Karşılaştığı yeni unsurlarla kaçınılmaz olarak etkileşime giren İslâm'ın en büyük başarısı hiç şüphe yok ki karşılaştığı bu unsurlara teslim olmadan onları da dönüştürerek İslâm'ın bir parçası kılmasıdır. Kur'ân-ı Kerîm'in verdiği sabit ve değişmez ilkeleri temel alan İslâm bu karşılaşmanın getirdiği etkileşimler neticesinde farklı kültürleri de bu temel ilkeler çerçevesinde kendine eklemleyen dönüşümler gerçekleştirerek evrensellik iddiasını fiilî hale getirmiştir. Bu faaliyeti ile İslâm'ın öz kimliğini muhafaza ederek onu dejenere olmaktan koruyan kelâm ilmi aynı zamanda karşılaştığı unsurlardan bir şeyler alarak onları İslâmîleştirmiş ve İslâmîleştirdiği bu unsurlar sayesinde farklı zamanlar ve farklı mekânlarda hakikat çağrısını devam ettirebilmiştir. Bu yönüyle İslâm'ın doğuşundan itibaren başlayan evrenselliğe yönelik yolculuğunu en iyi anlatan unsurun kelâmın tarihi olduğu rahatlıkla söylenebilir.