On yedi yaşında ilk divanını neşretmiş olsa da devrinin siyasî çalkantılarında aldığı vazifeler gereği edebî kişiliği arka planda kalmış bir Osmanlı münevveri. İkinci Abdülhamid Jön Türkler ve İttihat Terakki yönetimlerinde nahiye müdürü kaymakam Cebel-i Lübnan temsilcisi Trablusgarb'in işgalinde mücahid Kızılay heyetleri müfettişi Havran mebusu Birinci Kanal Harekâtında gönüllü Dürzi Birliğinin kumandanı: Şekib Arslan. "Emîrü'l-beyan" (söz ustası) olarak bilinir.
1911-12 yılları arasında el-Müeyyed'de yayımladığı makalelerde Osmanlı mefkûresine olan bağlılığıyla Batı emperyalizmine karşı tavrını ortaya koydu. Osmanlı kuvvetlerinin Trablusgarb'dan çekileceğini öğrendiğinde İstanbul'a giderek hükümeti Kuzey Afrika'da savaşmaya ikna etmeye çalıştı. Ona göre "Trablusgarb'ın çölleri savunulamazsa Şam'ın bahçeleri de savunulamaz"dı.
Parçalanmış bir imparatorluğun Avrupa'ya yem olacağını Arap ülkelerinin merkezlerinde Araplarla Türkler arasındaki bölünmenin garip ve gereksiz olduğunu; hilâfet sancağının müdafii Osmanlı mefkuresine sıkı sıkıya sarılmak gerektiğini; yabancı güçlerin Türklerle Araplar arasında anlaşmazlık bulunduğu kanaatini yayarak bu yolla kendi çıkarlarına kapı araladıklarını; Osmanlı topraklarını ele geçirip kolonileştirmek istediklerini savundu. Yine o Abdülhamid'in siyasetinin geçerliliğine bu siyasette yapılacak değişikliklerinse ancak bozgunla sonuçlanacağına inanmaktaydı.
Şekip Arslan merkezî yönetimin adem-i merkeziyet (yerinden yönetim) anarşisinden daha iyi olduğunu savunmakla beraber Âsitâne'nin (İstanbul) bazı ıslahat ve yenilikleri yapması gerektiğine de inanmaktaydı. O Balkanlarda ve Kuzey Afrika'da devletin dış saldırılarla uğraşırken özellikle Arap tebanın yaşadığı bölgelerde "Arapçılık" taraftarlarının özerklik perdesi arkasında yıkıcı-şiddetli muhalefete giriştiğini yabancı konsoloslarla içli-dışlı oluşlarını en küçük meselelerde yabancı gözlemci taleplerini haksız gerekçelerle sözlü ve fiilî isyanlarını kınayarak Osmanlıcılık fikri etrafında birleşmek gerektiği çağrısını sürdürdü.