İbrahim Kaypakkaya 1871'de Paris Komünü ile başlayıp 1976'da Kızıl Çin'in kapitalist restorasyonu ile kapanan komünizmin yüz küsur yıl süren birinci evresine aittir. O bu coğrafyada kendisinden evvel komünizm adına paslı küf tutmuş ne varsa; geçmişin tortularından arınmış bir ekolün kurucusu olarak tarihe geçti...
Kaypakkaya'nın Türkiye'de köyden kente göçün en yoğun olduğu 70'li yıllarda yaptığı dikkatli araştırmalar ve tespitlerle vardığı sonuçlar üzerinden oluşturduğu Marksizm çözümlemeleri niteliğindeki yazıları onun teori ile pratiği birleştirerek nasıl bir mücadele verdiğini gösteriyor.
İşkence altında rejime boyun eğmemesinden ötürü yıllardır nesilden nesile geniş devrimci kitleler tarafından "ser verip sır vermeyen yiğit" olarak anılan İbrahim Kaypakkaya'nın en önemli yanı onun mütevazılığı köylü gibi giyinmiş olması ve/veya "karizma"sı değildi...
Peki neydi? Emrah Cilasun Kaypakkaya'nın bilinmeyen yazılarını yıllar sonra derlerken bu sorunun cevabını arıyor.