"İşte o doğaçlama çiğköfte yapmaya kalkışıp mide fesatından helalara kapandığım gecenin akşamında kasap Nurettin'e kıyma çektirirken laf dönüp dolaşıp alt kat komşum Kıl Tayfun Bey'e geldi. Pirzolanın dövülme kıvamını asla beğenmediği ve Fenerbahçeli olmadığı için kasap Nurettin zaten nefret ediyordu Kıl Tayfun Bey'den. Yüzünü ekşitti ve "Bırak şunu yahu..." dedi. "Frankeştayn gibi adam!" O andan itibaren çiğköfte yoğurma kendimi kandırarak zoraki tıkınma ve helada alttan üstten infilak etme aşamalarında Frankeştayn'ın hayatımızdaki yerini ve önemini düşündüm. Bu sancılı süreç düşüncelerimi Frankeştayn'dan Helena Rubinştayn'a oradan Albert Aynştayn'a taşıdı. Bu üç 'ştaynlı' şahsiyeti mercek altına alırken motive edici katkıları yadsınamayacak iki kişiye; Aile Kasabı Nurettin'e ve alt kat komşum Kıl Tayfun Bey'e teşekkürü bir borç bilirim."
(Arka Kapak)