Parlamenter sistemden uzaklaşarak siyasi gücün tümüyle tek-adamda toplandığı bugünkü gidişatın temeli Taha Parla'ya göre 1982 hatta bazı yönleriyle 1961 Anayasası'nın ve bunlarda yapılmış muhtelif sahte "demokratik" değişikliğin yasama ve yargıyı zayıflatma "yürütme"nin üstünlüğünü artırma pekiştirme yönündeki eğiliminde yatmaktadır. Oysa sanılanın aksine "en kötü parlamenter sistem bile en iyi başkanlıktan daha iyidir."
2010 Referandumu'nu ve Başkanlık sistemini konu alan iki yazı ekleyerek genişlettiğimiz bu klasikleşmiş kitapta Cumhuriyet anayasaları ideoloji özgürlükler rejimi devlet yapısı yapılma ve değiştirilme prosedürü açısından değerlendiriliyor. Yürürlükteki anayasal sistemi belirlemiş 1982 Anayasası'nın sürmekte olan ezici ağırlığı vurgulanırken bir yandan bu anayasanın emsal normlarının genel kanının aksine aslen 1961 Anayasası'nda bulunduğu öte yandan 1987-2001 arasında yapılan çeşitli değişikliklerin demokratikleşme için gerekli esasa ilişkin değişiklikler olmadığı gösteriliyor. Yine 2002 2004 ve 2005'te yapılan kimi değişiklikler de var olan durumu etraflıca ve esastan değiştirmeye yönelik değil. İnceleme Türkiye'de siyasal rejimin gerçekten demokratikleşebilmesi için bunun temel yasa çerçevesini çizen anayasada hangi esaslı değişikliklerin hâlâ yapılmayı beklediğine de işaret ediyor. Bu yeni basıma eklenen Referandum ve Başkanlık yazıları da tarihsel süreklilik içerisinde giderek kemikleşen bu problemi günümüze taşıyor.
Taha Parla'nın temel nitelikleriyle ve kolay anlaşılır bir dille aktardığı bu tarih Türkiye'deki antidemokratik siyasal rejimin sürekli hamaset diline kaçarak neredeyse yüzyılı bulan bir süredir sorunları nasıl ertelediğini gösteriyor ve insanı üzücü bir soruyla karşı karşıya bırakıyor: Türkiye demokratik bir anayasa "yazabilir" mi? Nasıl? Ne zaman?