Başını kaldırıp Tillo'nun yıldızlı gecelerine baktı. Ardından başının üzerinden kanatlanan turnalara. Çıplak ayak arşınladığı uçsuz bucaksız tepelere. Bütün sözcükleri mim gibi suskunluğa niyet etti kulaklarında hocasının sesi bir nehir gibi çağlayıp durdu.
'Molla İbrahim ayrılık vakti bilesin ki anlarsa uzağım yakınımdır anlamazsa yakınım uzağım" dedi Şeyh Hazretleri. İbrahim'in gözleri Bi'ril Kudra kuyusuna takıldı. Kalbi sarsıldı. Kuyu Allah dostlarının kokusunu saldı. 'Diyetini ödemediğin sevda senin değildir' dedi Şeyhi. İbrahim diyet için niyet etti. Rüzgârın elleri nar ağacını salladı narçiçeği yaprağının birini kuyuya birini Hüma'nın aşktan yanan avuçlarına kalanını seyyahın kalbine düşürdü... Bin ateş bir kuyu ve en nihayetinde Seyyahın kalbindeki çocuk uyandı. Molla İbrahim'in gözlerinden yağmur kuşları havalandı.
Mecnuna gam yükü Leyla'nın saçının kıvamındadır. Göğsünde Leyla çiçeği... Dilinin söylediği Leyla şiirleridir. Gecede gördüğü Leyla'nın hüzünlü bakışı aydınlık da gördüğü Leyla'nın gülen çehresidir... Bu son bulmayacak bir hikâyedir. Çağlara meydan okuyan sevdanın suretidir. Değişse de isimler sevda hep aynıdır. Dünyaya düşen risalelerden biridir sevda. Şimdi seyyahın da nasibi bu risaledir. Seyyahın söylediği de sustuğu da hep aynı bahistir. İçindeki gam Hüma'nın saçının kıvamındadır. Oysa dünyanın dahi kaldıramayacağı kadar ağırdır. Ama sevda düştüğü kalbe sefa görenlere külfettir.
'Mevla neylerse güzel eyler'...